top of page

    TİKİ-TAKA

  FUTBOLUNUN

   SONU MU?

70’li yıllarda Rinus Michels’in Hollanda’sı, Johan Cruyff saha içi önderliğinde dünyanın zirvesine çıkmış ve Hollanda gibi futbol kültürü o yıllarda yerleşmemiş bir ülke 1974 ve 1978 Dünya Kupalarında final oynamıştı.

 

Ajax takımı ise 70’li yılların başında o zamanın Şampiyonlar Ligi’ni 3 kere üst üste kazanmayı başarmıştı.Seneler geçti ve Johan Cruyff’un futbolun ‘Dream Team’i’(Rüya Takım) olarak gösterilen Barcelona’sı, 70’lerin Hollanda takımının oyununu daha da geliştirerek, 1990-1994 yılları arasında 4 ispanya ligi şampiyonluğu ve 1 şampiyonlar ligi kazanmış ve oynadıkları oyunla, futbol tarihinde önemli bir iz bırakmıştı.

 

Bu takımın da saha içi ve takımın kaptanı Josep Guardiola’ydı… Guardiola 2008 yılında Barcelona geldiğinde bu sefer kendisine bu sistemi öğreten kişi olan Cruyff’un takımının üstüne koyuyor ve Barcelona takımı bir sezonda 6 kupa kazanarak ulaşılması zor bir rekor kırıyordu.

 

Bu 3 ismin adeta birbirlerinin devamı olarak oynattığı oyun: Topa oyununun her anında hükmetmeye, bol pas yaparak ve çok gerekli olmadıkça şut çekmeyip, neredeyse topla kaleye girmeyi amaçlayan oyun tarzıydı.

 

Johan Cruyff’un atılan en güzel gol, boş kaleye atılan goldür lafı bu oyunu en iyi anlatan laflardan biri. Bu oyuna futbol otoritelerinin verdiği isim ise Tiki-Taka futbolu…

 

Guardiola ile 2008/2009 sezonundan itibaren tekrardan zirveye çıkan Barcelona’nın ve en önemlisi de Barcelona’nın oynadığı futbolun yani Tiki-taka futbolunun yenilmez olduğu konuşuluyordu. Bugüne geldiğimizde ise Tiki-Taka futbolunun miladının dolduğu konuşuluyor.

 

Barcelona’nın geçtiğimiz sene Bayern Münih karşısında aldığı hezimetle başlayan bu tartışma, bir Barcelona’lı olan Guardiola’nın Bayern Münih’in başına geçmesi ve Bayern’in bir önceki sezon Barcelona’yı hezimete uğratan takımdan, hezimete uğrayan takım haline gelmesiyle doruk noktasına ulaştı. Tiki-taka’nın sonu mu gelmişti?

 

Kabul etmek gerekir ki maçlar birçok etkene bağlı olarak kazanılır veya kaybedilir. Tüm bu etkenler bir araya geldiğinde ortaya harika bir iş çıkabilir ama herhangi bir dişlide oluşabilecek ufak bir sorun bile tüm sistemin çökmesine neden olabilir.

 

Guardiola Bayern Münih’in başına geçeli 10 ay oldu ve Guardiola ,hayatı boyunca bambaşka bir futbol anlayışıyla oynayan bir futbolcu grubuna, tüm bildiklerini unutması ve artık bambaşka bir şekilde oynayacaklarını söyledi. 10 ay gibi kısa bir sürede bu değişimin gerçekleşmesi hiçte kolay değil.

 

Guardiola, R.Madrid maç sonu yaptığı açıklamada:’’Topa sahip olduğumuzdan kaybetmedik. Kaybettik çünkü topa daha fazla sahip olup daha fazla pas yapmalıydık’’ diyordu. Ona göre oynadıkları futbol tarzında değil, bu tarzı henüz benimsiyememiş olmalarıydı sorun. 

 

Bu açıklamaya karşı olarak birçok eleştiri yöneltilebilir. Öncellikle Guardiola’nın B planı olmadığı günden güne daha fazla dile getirilmeye başlandı. Sahada istediklerinin gerçekleşmediğinde eli kolu bağlanan Guardiola, hiçbir şekilde oyuna müdahele edemiyordu. Ama Guardiola’ya göre sorun B planı olmaması değildi. Asıl planın henüz oluşmamasıydı. 

 

Bayern’in bu futbolu Guardiola’nın istediği gibi ortaya koyamamasındaki en önemli etken, Ribery, Robben gibi Bayern Münih’in en önemli iki oyuncusu olarak gösterilen isimlerin Guardiola’ya kesinlikle uygun oyuncular olmaması. Tüm sezon boyunca bu durumun farkında olan ve 6-1 kazandıkları maçtan sonra bile oyundan memnun olmadığını söyleyen Guardiola: ‘’Golleri kontra ataklardan bulduk. Yapmamız gereken daha fazla paslaşarak gol bulabilmek’’ diyordu.

 

Tüm kariyerleri boyunca açık alanda oynayıp, hızlarını kullanarak başarılı olmuş olan bu iki oyuncunun tamamen dar alanda oynamaları istenmesi karşında bocalamaları ve kariyerlerinin sonlarında bu dönüşümü (Robben 30, Ribery 31 yaşında) gerçekleştirmeleri çok zor. Asıl planın tam anlamıyla oturtabilmesi için sisteme uygun oyuncuların seçilmesi çok önemli.

 

Guardiola’nın çok pasa dayalı, topa hükmetmeyi amaçlayan oyun tarzında, topu ayağına aldıklarında, pas yapmaktan çok, bir an önce kaleyi gitmeyi amaçlayan, Ribery ve Robben’le istediği türden bir başarı yakalanamayacağını Guardiola’da içten içe biliyor ama başarılı sonuçlar geldikçe bu gerçeği arka plan attı ve kendi yenilgisini hazırlamış oldu.

 

Artık Bayern yönetimin önünde iki yol var: Ya Guardiola’nın, -kendi onursal Başkanları Beckenbauer’ın değişiyle- sıkıcı futboluna tahümmül edip, ona istediği sistemi oturtması için süre tanımak, ya da Guardiola’yı gönderip geçtiğimiz senelerde sorunsuz bir şekilde uyguladıkları; hızlı, dikine oynayıp, topu almalarıyla birlikte bir an önce rakip kaleye hücum etmeyi amaçlayan oyuna dönmek.

 

Büyük ihtimalle Bayern Münih 2. Seçeneği tercih ederek Guardiola ile yollarını eninde sonunda ayıracaktır.

 

Bana göre ise yapılması gereken 1. Seçenektir. Çünkü günümüzde kabul edilmeye başlanılanın aksine Tiki-taka futbolu; tam olarak sahaya konulabildiğinde, rakipleri çaresiz bırakan ve tüm parçaların doğru şekilde çalışması sonucu izlenmesi, aynı zamanda da oyuncular tarafından oynanması çok keyifli olan futbol tarzı.

 

En önemli artısı da günümüzde revaçta olan kontra atak futbolunun aksine, 90 dakika topa ve oyuna hükmettiğinden dolayı, rakibini sadece skor olarak değil aynı zamanda psikolojik olarakta ezmeyi ve rakibini saha içinde oyundan tamamen pasifize etmeyi başarıyorsun.

 

Kontra atak futbolunda ise ne kadar başarılı olursan ol, rakibe topla oynama şansı verdiğinden dolayı, rakibinin oyun içinde var olmasına olanak sağlamış oluyorsun.

 

Tüm bunların ışığında Tiki-taka futbolunun artık işe yaramaz olduğunun söylenmesi ve inanılması çok yanlış. Sadece geçtiğimiz birkaç senedir yanlış oyuncularla, yanlış bir şekilde uygulanan sistem tekliyor ama doğru koşullar oluştuğunda; Tiki-taka futbolunun yeniden zirveye çıkacağı günler muhtemel…

Ege Yenice

Please reload

bottom of page