top of page

JORDAN BİNAYI TERK            ETMEDİ

NBA Tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu olarak kabul edilen Michael Jordan’ın yöneticilik günleri, oyunculuk yılları ve kişiliği hakkında bilinmeyenlerin bulunduğu harika bir yolculuk…

 

2012 yılı, yer Charlotte. MJ 50. yaş gününde 5 hafta önce şehir merkezi manzaralı ofisinde oturuyordu. Masanın üzerinde duran telefonu çaldı. Büyük ihtimalle potansiyel bir takas teklifi için aranıyordu.

 

Telefondaki rakip kulüp Genel Menajeri, en iyi oyuncusunu istiyor, karşılığında ise hiçbir şey vermiyordu.

 

Henüz tatilden yeni dönen Jordan bu teklif karşısında biraz kızmıştı.

 

Haftalardır özel olarak kiraladığı 47 metrelik ‘Mister Terrible’ adlı yatta rahatlamaya çalışıyordu. Ama artık dinlenmeye ve rahatlamaya ihtiyacı olmadığını düşünüyordu. 

 

İlk başlarda ona iyi gelen bu tatilde bir süre sonra içine kapanmaya başladı. Aklından hep aynı şey geçiyordu. En kötü derece..!

 

İyi bir takım kuramamıştı. Yöneticilikte bir türlü istediği başarıyı yakalayamıyordu.

 

Jordan yatta son günlerinin büyük bir kısmını kendiyle ilgili yazılanları okuyarak geçirdi. Yazılanlar onu daha da kamçılıyor, hırslandırıyordu.

 

İnsanların ne söylediklerini bilmeliydi. Çünkü bu söylemleri kendini ve takımını nasıl geliştireceğine dair fikir edinmesini sağlıyordu.

 

Jordan’ın yöneticilikte başarılı olamamasının en önemli nedenlerinden biri kendiyle ilgiliydi.

 

Kendini hala Takım sahibi Jordan olarak değil, Air Jordan olarak görüyordu. Oyunculuğundaki kimliğini bir türlü kenara bırakamıyordu.

 

Bir daha hiçbir zaman geri gelmeyecek günler yüzünden kendini yıpratıyordu.

 

MJ artık 50 yaşına girmek üzereydi.

 

80’ler ve 90’lardaki her çocuğun tüyleri diken diken oluyor, Jordan 50 yaşına girdiğini duyan…

 

Yıllar nereye gitmişti, Jordan da anlamakta zorluk çekiyordu. Kendine bir türlü kabul ettiremiyordu ama bugün itiraf günüydü. Aynada kendine baktı ve hafif bir gülümsemeyle nereye kadar devam edeceğini düşündü.

 

Aslında Jordan her zaman genç öleceğini düşünmüştür. Bu düşüncesini çoğu insanla paylaşmıyordu.

 

Kendisini yaşlı olarak hayal edemiyordu. O hep çok güçlü, çok genç görünmüştü ve kendini ölümün döşeğinde güçsüz bir şekilde kabul edemiyordu.

 

Trajik bir kazayla ölmeyi kabul edebilirdi ama yaşlılığında diz ağrılarıyla veya görme bozukluğu gibi sıradan, herkesin başına gelebilecek nedenlerle güçsüzleşmeyi kendine yakıştıramıyordu.

 

O akşam mutfağında otururken gözlerini kısarak televizyona bakıyordu. Arkadaşı Quinn Buckner, Jordan’ın bu halini görüp:

 

‘’Michael, gözlük takman lazım, artık yaşlandın.’’ Dedi.

 

‘’Hayır görebiliyorum, gözlüğe ihtiyacım yok’’ dedi Jordan.

 

‘’İnatçı olma, görmek için mücadele ettiğin belli oluyor’’ diyordu Buckner.

 

Buckner eski bir NBA oyuncusuydu.  Şu an İndiana Pacers maçlarında yorumculuk yapıyor. Charlotte’ın yakında Indiana’yla oynayacağı maç yüzünden şehire gelmişti.

 

Jordan’ın doğum günü ve hayatındaki değişiklikler hakkında konuşuyorlardı. Her şey çok çabuk olmuştu. Jordan köklü bir dönüşüm geçirdiğini hissediyordu.

 

Öncellikle Chicago’daki evinden Florida’ya tamamen taşınmıştı. Ayrıca nişanlamıştı ve evlilik hazırlıklarına devam ediyordu. (2013 nisan ayında evlendi.)

 

Kendiyle sonunda hesaplaşma şansı bulmuştu. Rekabetçi yapısından, senelerce soramadığı zor soruları kendine sormaya başlamıştı. Basketbol oynama düşüncesine elveda demeliydi. 

 

Gelecekte rekabetçi yapısını besleyebilecek ne yapacaktı?

 

Özeleştiri yapmak Jordan için her zaman çok zor olmuştu. Hayatında pek yapmayı sevmediği bir şeydi ama işte kendini sorguluyordu.

 

Kendi iç dünyasındaki düşüncelerden sonra Jordan Buckner’e döndü ve

 

‘’İnanabiliyor musun?

 

50!’’ dedi.                                                                                 

                                                                                                                              

Hazırlıklar tamamdı. Chicago-Charlotte uçuşu daha önce defalarca yapılmış, artık Jordan için sıradan bir uçuş haline gelmişti. Ama bu uçuş tüm diğerlerinden farklıydı.

 

Bir ayakkabı gibi boyanmış uçağı havalandı ve güneye doğru uçmaya başladı. 1984’te geldiği bu şehirden artık tamamen ayrılıyordu.

 

Jordan'ın yeni hayatının ilk günü olarak kabul edilebilecek uçuşa geçmeden önce, taşınma faslına değinmemek olmaz.

 

Taşınma sırasında birçok eşyasını tekrar elden geçirme fırsatı bulan Jordan, birçok farklı duyguyu yeniden hissetti.

 

Umut, kızgınlık, hayal kırıklığı, eğlence, çaresizlik...

 

Ama son zamanlarda en çok hissettiği duygu eski günlerine olan özlemiydi.

 

Aslında Chicago’daki evin toparlanma süreci birkaç sene öncesinde başlamıştı, boşanmasından hemen sonra…

 

Toparlanma sırasında bir gecede Chicago’daki Malikanesinin yakın arkadaşı Estee Portnot ile dolaplarının bulunduğu bir katta oturuyorlardı.

 

Estee, Jordan’ın iş hayatında ve aynı zamanda boşanmasından sonraki dönemde özel hayatında ilk danıştığı kişi olurdu.

 

Saat gece yarısı 1 olmuştu. Bütün gün paketleme yapılmıştı ve artık ikisi de çok yorulmuştu.

 

Jordan bir kasayla çıkıp geldi. Yıllardır görmemiş olduğu bir kasaydı bu. İçinde de ne olduğunu bir türlü hatırlayamıyordu.

 

Ama kasayı bir türlü açamıyordu çünkü kasanın şifresini dahi hatırlayamadı.

 

10 başarısız denemenin ardından kasa güvenlik nedeniyle kendi kendine kitlenmeye programlanmıştı ve Jordan artık kasayı patlatma seçeneğini düşünüyordu. Son 1 şifre girme hakkı kalmıştı.

 

Jordan son denemesinde doğum günü ve eski numaralarından oluşan bir kombinasyonu girmeye karar vermişti.

 

6 basamaklı şifreyi tuşladı: 9,2,1,7,4,5.

 

Ve sonunda kasa açıldı. İçinde 1984 Olimpiyat oyunlarında kazandığı altın madalyasını gördü. Altın paslanmış, daha soluk bir hal almıştı. Eskisi kadar görkemli görünmüyordu. Ama madalyayı eline aldığı anda ilk günkü duygularını tekrardan hissediyordu.

 

O dönemler çok saftı diyor ve ne demek istediğini şöyle açıklıyor. ‘’1984’te her şey çok temiz, çok saftı.

 

''Hala çok büyük hayallerim vardı’’ diyor.

 

Jordan o dönemde Olimpiyatlar sırasında Nike ile ilk ayakkabı anlaşması için görüşmeleri de yapıyordu.

 

Daha henüz profesyonel olmamış Üniversite öğrencilerinden oluşan o zamanki Basketbol Ulusal Takımı diğer sporcularla birlikte Olimpiyat köyünde kalıyorlardı. Jordan, Olimpiyat köyünde çok güzel arkadaşlıklar edinmiş ve çokta eğlenmişti.

 

1984 Olimpiyatlarından 8 yıl sonra 1992 Barcelona’da Dream Team ile Olimpiyatlara katıldığında ise, dünyanın en ünlü insanlarından biriydi ve Dream Team güvenlik sebebiyle Olimpiyat köyü dışında kalmak zorunda kalıyordu.

 

Jordan’ın bahsettiği o zamanki saflık, temizlik buydu. 8 yıl önceki gibi yeni insanlarla tanışamayacaktı. Yeni arkadaşlıklar kurma şansı yakalayamayacaktı ve bu durum Jordan’da büyük hayal kırıklığı yaratmaya yetmişti.

 

Kasanın içindeki diğer eşyaları da inceleyen Jordan, ilk Air Jordan ayakkabılarını gördü. Onun kocaman Nike dolabında, 5000’e yakın ayakkabı kutusu vardı. Birçoğunu arkadaşlarına vermek için işaretlemişti. Birazını da kendine ayırıyordu.

 

Ayrıca 1992 Olimpiyatlarında giydiği formayı da bu kasada buluyordu Jordan…

Taşınma sırasında Jordan’ın başına gelen bir başka olay ise, Bulls dönemindeki 2 şampiyonluk yüzüğünün kaybolduğunu düşünmesiydi.

 

3. ve 5. şampiyonluk yüzüklerini bulamıyordu. Evin içinde yüzükler nerde diye dolaşmaya başlamıştı.

 

Aslında Bulls ona yüzüklerini sergilemesi için United Center’da (Chicago Bulls’un Basketbol Salonu) özel bir oda hazırlamayı teklif etmişti ama Jordan yüzüklerinin çalınmasından korktuğu için hiçbir zaman yüzüklerini aynı yere koymayı düşünmüyordu.

 

Hatta yüzüklerin kopyalarını yaptırıp kimseye söylememeyi düşünmüştü. Böylelikle kendi dışında herkes yanında taşıdığı yüzüğün orijinal olduğunu düşünecekti ve şampiyonluk yüzükleri de güvende olacaktı.

 

Ancak taktığı yüzüğün orjinal olmadığını kendi bilecekti ve bunu istemediğine karar verdi.

 

Aramaların sonunda yüzükleri değerli eşyalarını koyduğu özel odalardan birinde bulmayı başardı. İçi rahat bir şekilde taşınma hazırlıklarına devam ediyordu.

Please reload

Taşınma sırasında çocukların küçüklüklerini kaydettiği video kasetler bulmuştu. Artık çocukları üniversitedeydi. Hatta üniversiteden mezun olmuşlardı.

 

Zaman çok çabuk geçiyordu. ''O zaman sahip olduklarını durup düşünme zamanım olmuyordu. Bunları gördüğünde zamanın ne kadar hızlı aktığını anlıyorum. Artık daha durağan bir yaşam sürdürüp huzurlu bir şekilde günlerimi geçirebilirim.’’

 

Dediklerinin kulağa nasıl geldiğini fark edip güldü.

 

Orta yaş krizindeki bir adam gibi. Israrla geri gelmeyecek günlerin peşinden koşuyordu.

 

‘’Artık her şeyden fazla basketbol izliyorum. Keşke…(sessizlik)

 

‘’Keşke şu an basketbol oynayabilsem, İnan bana tekrardan basketbol oynayabilmek için her şeyden vazgeçebilirim.’’

 

‘’Artık basketbol oynamayacaksın kabullenmen lazım’’ dedi Portnoy.

 

‘’Nasıl kabullenebilirim ki’ diye çıkıştı Jordan.

 

‘’Bu bir süreç, kabullenmek zorundasın…’’

bottom of page