top of page

JORDAN BİNAYI TERK            ETMEDİ  Bölüm 2

Anıları tazeleme Charlotte’da devam ediyor.

 

 Jordan ve yakın arkadaşı George Koehler, İpadten haritaları karşıtırarak Jordan’ın ilk evini bulmaya çalışıyor. George’un o evde Jordan’la ilgili çok önemli bir anısı var.

 

Jordan 1984 yılında Chicago’ya ilk geldiği zaman, havalimanında Bulls’un onu karşılamak için kimseyi göndermediğini görmüştü.

 

Chicago gibi büyük bir şehre gelmenin tedirginliğini yaşayan Michael, ne yapacağını bilmez bir halde bekliyordu. Jordan’ın bu halini gören genç bir limuzin şöförü onu gideceği yere bırakmayı teklif etti.

 

Bu limuzin şöförü George Koehler’di. George, o günden beri Jordan’la birlikte.

 

Jordan Koehler’e tamamen güveniyor. Koehler’in telefonu dünya üzerindeki herkesten fazla ünlü sporcular tarafından aranır, çünkü Jordan’a ulaşmanın en iyi yollarından biri George’a ulaşmaktır.

 

‘Nereye bakıyorsun?’ dedi George.

 

Eski caddeme (Essex Drive) diye cevap verdi Jordan.

 

O evin bodrum katında Charles Oakley onla birlikte yaşıyordu. Başka bir Bulls forveti, Rod Higgins de o evde yaşayanlardandı.

 

Şimdilerde Higgins, Charlotte Bobcats (2014-2015 sezonundan itibaren takımın ismi Charlotte Hornets olarak değiştirildi.) basketbol operasyonlarının başında.

 

Evlerinin bodrum katında bir pinpong masası vardı ve saatlerce masa tenisi oynayıp o dönem yeni piyasaya çıkmış olan Whitney Houston’ın ilk albümünü dinlerlerdi.

 

2011 sezonunda, Jordan Bobcats( şimdiki Hornets) benchinde avukatı ve takımda görevli Curtis Polk’la otururken, Polk, Whitney Houston’ın öldüğü haberini Jordan’a söyledi.

 

Ölümü Jordan’ı çok etkilemişti. Hem Whitney onun çok iyi arkadaşıydı hem de arkadaşının ölümü ona ölümlülüğünü hatırlattı. Ölmeye yakın olabileceğini düşündü.

 

50. yaşıyla masa tenisi oynadığı Essex Drive günleri arasındaki yılı hesapladı kafasında.

 

‘Harika masa tenisi maçları yaparlardı.’ Dedi George gülerek.

 

‘Ben ve Oakley’ dedi Jordan.

 

Higgins’te onlarla birlikteydi ve konuşmaya katıldı.

Essex Drive’de evle ilgili konuşulmayan bazı hikayelerde vardı.

 

Konuşulmayan hikayeler çoğunlukla James Jordan hakkındaydı. (Michael Jordan'ın babası)

 

James Jordan, oğlunun Bodrum katını baştan aşağı yenilemişti. Bütün işi kendi yapmıştı elleriyle.

 

Çünkü Michael’ın, kendisinin yapabileceği bir iş için cebinden para harcamasına asla izin vermezdi.

 

Chicago’daki ilk kışlarında Michael All-Star maçı için şehir dışındaydı. James Jordan, Mike’ın evde olmamasını fırsat bilerek tamirat işlerini yapmıştı. Evin tesisatını yenileyerek başladı. 2 hafta içinde evi baştan aşağı yenilemişti.

 

Chicago’daki evin konuşulup da James Jordan’ı anmamak olmazdı.

 

George Koehler tam o anda parmağındaki yüzüğe baktı. Bulls’un ilk şampiyonluk yüzüğünün bir kopyasıydı. Jordan bu yüzüğü ailesine ve yakın arkadaşlarına vermek için yaptırmıştı.

 

‘Sana bu yüzüğü neden taktığımı hiç anlatmadım’ dedi George.

 

- Babana söz vermiştim…-

 

George bu yüzüğü ilk taktığı zamanlarda soyulmaktan korktuğu için yüzüğü evinde tutmaya karar vermişti.

 

James Jordan herkesin babası gibiydi ve George’un parmağında yüzük olmadığını hemen farkedip, ‘Yüzüğün nerde?! Michael o yüzüğü sana dolabında tut diye yapırtmadı!’’ diye sinirlendi…

 

Jordan gülümseyerek ‘bunu söylediğini hayal edebiliyorum.

 

‘’Eğer yüzüğünü biri çalarsa sorun değil. Biz sana yenisini yaptırırız.’’

 

‘Biz’ dedi Jordan iç geçirerek. Biz kelimesini kullandığını da duyuyor gibiyim. Tam onun söyleyeceği bir laf diye gülümsedi.

 

‘O günden sonra yüzüğü hep taktım’ dedi George.

 

Anılar birer birer hatırlanmaya başlandı. James Jordan’ın öldüğü gün hatırlandı…

 

Öldüğü gün James’in Chicago’ya gelmek için uçağa binmiş olması gerekiyordu. Bir gece önce George’u arayıp, kendisini havalimanından alıp alamayacağını sordu. Ertesi gün George havalimanındaydı, ama James değildi…

 

‘Boşver şimdi James’i dedi George, gözleri hafif yaşlı bir şekilde.

 

George konuyu değiştirmeye çalışıyordu, Ama Jordan çoktan hüzünlenmiş, sessizleşmiş ve düşüncelere dalmıştı.

 

‘’Bu yüzlüğü kazanmak için ne kadar şut soktum biliyor musun?’’ diye şaka yaptı George.

 

‘’Evet çok çalıştın George’’ diye karşılık verdi Jordan ama bu espri de konuyu değiştirmeye yeterli olmadı. Babasının ruhu artık odadaydı Jordan için.

 

‘Nişanımla tanışmasını çok isterdim(şimdiki eşi)’ dedi Jordan.

 

‘’Çocuklarımın büyüdüğünü de göremedi. Öldüğünde Jasmine 1, Marcus 3 ve Jeffrey 5 yaşındaydı.’’

 

‘Babanın yokluğunu en çok hangi zamanlarda hissediyorsun?’ diye sordu George.

 

5 saniye geçti.. Ardından da 10 saniye… Sessizlik…

 

Jordan koltukta gözleri yaşlı bir şekilde geriye yaslanmış düşünüyordu. Hala babasına ihtiyacı olduğu çok açıktı. Sonunda cevap verdi.

 

‘’Beraber geçirdiğimiz vakitleri çok özlüyorum.’’

 

‘’Bütün gece uyanık kalıp arka arkaya Western filmleri izlerdik, bunu çok özlüyorum’’ diye cevap veriyordu Jordan.

 

Jordan hala takıntılı bir şekilde Western filmleri izlemeye devam etmekte. O filmleri izleyip babasını yanında hayal etmek Jordan için artık bir alışkanlık haline gelmiş durumda. 

 

‘Herhangi bir Western filminin ismini söyleyin, Jordan size hemen filmi anlatmaya başlar’ diyor George.

 

‘Bütün Western filmlerini izledim’ diye doğruluyor Jordan, George’un bu dediklerini…                       

                                                                                                                              

Please reload

Jordan’ın tüm bu duygusal yapısının ardında, tam tersi bir yüzü de var.

 

Ben merkezli, büyük egolu, zorba ve zalim.

 

Karşısındakinin zayıf noktasını hemen hissedip, ona saldıran bir katil gibi. Mükemmeliğinin çirkin tarafı. 

 

MJ, Bulls’un aşırı kilolu Genel Menejeri Jerry Krause takım otobüsüne bindiğinde, bir inek gibi böğürebilirdi.

 

Bulls, kariyerinde sakatlıklarla boğuşan Bill Cartwright takıma kazandırıldığında ‘Sıhhiye Bill’ diye sataşan Jordan, bir keresinde de antreman sırasında Will Perdue’yu yumruklamıştı.

 

Steve Kerr de Jordan’ın antremanda yumruk attığı oyunculardandı. Kim bilir başka oyuncularla da ne kavgaları vardı bilmediğimiz.

 

Jordan’ın agresif davranışları çok küçük yaşlarda başlayan bir durumdu. Mutlu bir aile yaşantısı olsa da Jordan küçüklüğünde babasının, abisi Larry’yi onu sevdiğinden daha çok sevdiğine inanıp, bu güvensizliği motivasyon olarak kullandı.

 

Bütün hayatı, etrafındakilere, yabancılara ve kendisine bir şeyler kanıtlamaktan ibaretti. 

 

Bu durum, onu başarılı kılan en önemli etkenlerden biri olmasına rağmen, bir o kadar da sağlıksız durum.

 

Jordan hakkında yazılmış çok sayıda biyografide, özellikle de David Halberstam’ın ‘’Playing for Keeps’’ isimli kitabında, Jordan’ı tanımlamak için en çok kullanılan sözcük ‘’öfke’’ idi.

 

Jordan basketbol oynamayı bırakmış olabilir; fakat bu öfke hala yerinde duruyor. Ateş yanmaya devam ediyor;

 

Bir golf sahası ya da blackjack masasında vakit geçirmesinin, Charlotte Hornets için bu kadar zaman ve enerji harcamasını ya da hala tekrardan basketbola dönmek için her şeyimi veririm demesinin tek sebebi bu ateşi serbest bırakmak

 

                                                                .................

                              

 

Jordan yine mağlubiyetle sonuçlanacak maçlardan birinde Charlotte’ın salonunda yerini almıştı.

 

Oyunculardan birinin rakip oyuncuyla maç öncesi şakalaşması Jordan’ın sinirlerini bozmaya yetmişti.

 

Son zamanlarda takımın üst üste aldığı mağlubiyetlerden dolayı maçı locasından değil, oyunculara mesaj vermek amacıyla benchten izlemeye karar vermişti.

 

Önceki sezonlarda maçları daha çok benchten takip eden Jordan, hakemlere yaptığı çıkışlardan dolayı NBA Başkanı David Stern’den daha sakin olması gerektiğine yönelik telefonlar almıştı.

 

Bu durumdan dolayı Jordan genellikle maçları özel locasından takip etmeye başlamıştı.

 

Aslında Jordan’ın gelişme gösterdiğini söyleyebiliriz.

 

Washington Wizards’taki yöneticilik günlerinde takımın kötü oynamasına sinirlenen MJ, ofisindeki televizyona bir bira kutusu ve ardından ofis içerisinde eline ne geçirdiyse fırlatmıştı. 10 sene sonra, bugün, genellikle sadece bağırıyor.

 

Maç başlamak üzereydi..

 

‘Alt kata gidiyorum’ dedi.

 

‘Uslu ol’ dedi locada bulunanlardan birisi.

 

‘Denerim’ dedi ve kapıdan çıktı.

 

Yakın Çevresi, yönetici ofisinin tam karşısındaki 27 numaralı locada toplanmıştı. Kimileri en başından beri olmak üzere, yıllardır onun yanındaydı.

 

Estee Portnoy ve George locada oturuyorlar. Rod Higgins ve North Carolina'dan eski bir arkadaş olan Bobcats Başkanı Fred Whitfield ise gelip gitmekte.

 

 Zaman öldürüp, bir takım işlerle uğraşarak ve hikayeler anlatarak, Jordan'ın maç bitiminde dönmesini bekliyorlar.

 

Hikayelerden biri bolca reklam çektikleri zamanlardan…

 

Jordan'ın güvenlik ekibi, o setteyken karavanında onu beklerdi. Linda isimli bir kadın, Michael'a yemekler pişirirdi; tarçınlı rulolara bayılırdı. Bir tepsi pişirip, ona getirir. 

 

Kamera karşısına geçme zamanı geldiğinde, korumaların tarçınlı ruloları süzdüğünü gördüğü zaman, kimsenin yemeğini almaması için oraya gider ve her bir parçanın üzerine tükürürdü.

 

Ünlü Air Jordan reklamlarından biri

Başka bir hikaye de Fred Whitfield’tan geliyordu.

 

80'lerin sonunda, Jordan, reklam çekimleri sırasında Whitfield'in dolabına bakıyor ve dolabın bir yarısının Nike, diğer yarısının ise Puma ürünleriyle dolu olduğunu görmüştü. 

 

Jordan, kolundaki Puma ürününü sardı ve oturma odası zeminine fırlattı.  Mutfaktan bir bıçak alıp, onu parçaladı. Fred'e, Nike'taki irtibat kurduğu kişi olan Howard White'ı aramasını ve bütün ürünleri yenilemesini söylemesini istedi.

 

Aynı şey, George'un da başına geldi. Hoşuna giden bir çift New Balance ayakkabı satın almıştı; Jordan bir gün bunları gördü ve onları vermesi konusunda ısrar etti.  Nike'taki Howard White'ı ara...

 

"Nereye gidersek gidelim" dedi Portnoy, "İnsanların ayaklarına bakıyor".

 

"İlk yaptığı şeydir" dedi Whitfield.  "Hep yere bakar."

 

"Komik olan ne biliyor musun?" dedi Portnoy.  "Aynı şeyi ben de yapıyorum artık."

 

"Ben de!" dedi Whitfield, gülerek...

bottom of page